Fazıl Say Konseri

Babamla bir sohbetimizde babam demişti ki,

4 ana erdem vardır: cesaret, basiret, adalet, itidal.

Basireti sormustum nasil aciklarsin diye. Şöyle demişti: Basiret gönül gözüdür, vicdanın simgesidir, sezgi bedenin herkesin kullanmadığı ileri bir fonksiyonudur. Örneğin göz maddenin dışını, basiret ise derinliğini inceler yani biri maddeye, diğeri manaya hakimdir ve birlikte kesin bilgiye ulaşılır.

Özet olarak da demişti ki, edinilen bilgilerle kişi aklı selim seviyesine çıkar. Bu seviyeye 4 ana erdemi ve sezgiyi ilave edersen basiret sahibi akıl olur.

Bu 4 ana erdem Gladyatör filminde de var. Bunu ayrıca başka bir yazımda ele alabilirim.

Bugünkü yazımda 4 ana erdem Temmuz ayında Enka Sanat’ta izlediğim Fazıl Say konseri açısından yorumlamak ve duygularımı paylaşmak istiyorum.

O gece konser salonunda sadece Fazıl Say piyano çalmıyordu. Yoğun sekilde hissedilen akışta olma hali vardı.

Akış, Mihaly Csikszentmihalyi tarafından tanımlanan bir zihinsel durum: Bir işe ya da deneyime tamamen odaklanmak, zamanın ve benliğin farkındalığını yitirmek, sadece “an”da kalmak anlamına geliyor.

O konserde sanki geçmiş yoktu, gelecek yoktu, sadece “şimdi” vardı. Fazıl Say’ın sahnedeki varlığı, tam anlamıyla “akış hâli”nin bedene bürünmüş hâliydi. Seyirciler olarak bizler de sadece dinlemiyorduk; biz de onunla birlikte o akışın içindeydik. Ve şimdi o geceye baktığımda, o akışın içinde, dört temel erdem vardı.

Cesaret – Kendin olarak kalabilmek:

Onun sahnedeki cesareti çok tanıdık geldi.

O, alışılmışı bozmaktan çekinmiyordu:

Piyanoyu çalarken bazen piyanonun içine uzanıyor, tıngırdatıyor, farkli esintiler katıyor, çalmadan önce parçanın hikayesini anlatıyor ve içinden geldiği şekliyle çalıyordu. Kendisi olmaya cesaret ediyordu.

Basiret – Sezgisel bir yön bulma hâli

Konserin akışı o kadar doğaldı ki…

Hiçbir şeyi tahmin etmeme gerek yoktu.

Her şey zaten olması gerektiği gibiydi.

Ben sadece izlemiyordum;

o anın içindeydim ve o müzik beni götürüyordu. Csikszentmihalyi’nin dediği gibi, zorlukla becerinin dengelendiği, zamanın eridiği bir akıştı bu. Ve bu hâl bana basiretin — sadece akıl değil, sezgisel görme hâlinin — nasıl bir şey olduğunu hissettirdi.

Adalet – Her şeye ve herkese alan açmak

Müziğinde hiçbir duygu diğerini ezmiyor, her tema sakinlik ve kendi hızıyla kendine özgü bir alan buluyordu. Sanki sadece eserler değil de duygular da adilce akıyordu.

İtidal – Ahenk içinde denge hâli

Her şey yerli yerindeydi.

Ne çok coşkulu, ne fazla durgun, ne gösterişli, ne de silik. Fazıl Say çalarken abartmıyordu.

Tam olması gerektiği kadarını veriyor, sonra çekiliyordu.

Bu hal, benim de içime yayıldı.

Duygularım geldi geçti ama hiçbirine takılıp kalmadım. Sadece aktım.

Ben o konseri sadece dinlemedim.

Ben o konserde akıştaydım.

Ve o akışın içinde, dört ana erdem — cesaret, basiret, adalet ve itidal sadece kavramlar olarak değil, yaşanmış hâller olarak karşıma çıktı.

Dinlerken çoğunlukla gözlerim doldu,bazen içime neşe doldu, bazen o kadar duygulandım ki oğluma bakıp onun da bu konseri izledigine şükrettiğim anlar oldu. Ve en çok da var olduğumu hissettim.

Kendimle, ailemle ve salondaki kisilerle aynı yolculukta hissettim. Konserden çıktığımda içimde sadece müzik değil, bütünlük, huzur ve bu deneyimi yaşamanın gururu vardı.

Yüksek Performanslı Takım Olmak

Sizlere iyi bir takımı tanıtmak istiyorum. Bunun nedeni bu takımın birbirine kenetlenmesinden, başarılarından, tek yürek olmasından etkilenmiş olmam ve hepsinin yanında bu takımın üyelerinin yaşının 8 olmasi.

Oğlum Can 2 senedir Enka alt yapı yüzme takımında ve biz Kasım ayında ilk resmi yarışımıza katıldık.

Yarış hem keyifli hem verimli geçti ve iyi ki izin aldım da o ortamda bulundum dediğim anılar bıraktı bende.

Yarışmaya katılan tüm sporcular ve tüm takımlar çok iyiydi, hepsi ellerinden gelenin en iyisini yaptılar ama gördüğüm farkları da vurgulamak istiyorum.

Enka yüzme takımı ve veliler 2 gün boyunca hep birbirini destekledi, takım ruhunu derinden bize yaşattı. Veliler olarak sıkı antrenman programlarından zaten kaynaşmış durumdayız; bu yarışta herkesin birbirini ne kadar sevdiğini ve değer verdiğini yeniden gördüm. Örneğin bunun bir işareti olarak veliler erkenden gidip en güzel yerlerden birbirine yer tuttu, tribunde sporcularin yakinda oturulmayacak gibi kurallara uyuldu ve kimin çocuğu yüzüyor fark etmeksizin tüm enka bonelilere kendi çocuğu yüzüyormuşçasına tezahüratlar yaptı.

Yüksek performanslı takımların başarı getirdiğini biliyoruz. Sıkı çalışmak kadar motivasyonun, birbirini sevmenin, değer vermenin, koruyup kollamanın, bireyselden ziyada takıma ve bütüne odaklanmanın başarıda ne kadar katkısı olduğunu gösterdi bize. Ve sevgili antrenörlerimizin her bir çocuğa şefkat, sevgi, ilgi ve disiplinle yaklaşması, onların başarılarını tebrik edip heyecandan şu ya da bu sebeple bitiremeyen olursa o durumu da kabul ederek yola devam etmesi takdire şayandı.

Yarış öncesi ellerini üst üste koyarak “şşş Enka” yapmaları da çok güzeldi.

Bu çocuklar bir yandan birbirinin rakibi fakat hangisi yüzerse onun adıyla ve “Enka Enka” bağırışlarıyla çınladı tribünler.

Gurur duyuyorum. Nice başarılarınız olsun.

Farkındalık

Bugünün tarihi sihir gibi; 21.01.2021, Ocak ayının 21’i, 21.yydayız ve 2021 yılındayız. Can’ın ayakları da bu arada 30 numara oldu. Doğduğunda mini minnacık o dolmaların 30 numara olması beni çok şaşırttı. Geçenlerde bot giyerken “anne serçe parmağım acıyor” dediğinde 29 numara olan botlarının bir büyüğüne bakayım demiştim. Serçe parmağı, ayağının en minik parmağına dar gelmiş güzel botları. Hemen söyledik 30 numara botlardan (malum pandemi dönemi internetten söylüyoruz her şeyi) ve hızlıca paketlenip geldi evimize şükür. O tatlı ayakların hikayesini yazmak istedim size. Bundan iki yıl önce 23 Ocak 2019’da Can’ın botları 24 numaraymış şimdi ise 30. Bir çocuğun ayakları iki yılda altı numara büyüyebiliyor. Büyüme sürecinde çocuklarımızı çok sevelim, hep sevelim. Kızdığımızda bile aslında sevmeye devam ettiğimizi bilsinler, hep anlatalım. Anlamaz demeyelim. Çok değerli Azmi Varan eğitimlerinden öğrendiklerimle yazımı tamamlayacağım. Yaşam senaryomuzun doğumla başladığını ve 4 yaşına geldiğimizde planın ana hatlarıyla oluştuğunun farkındalığı içinde olalım. “İnsan hayatına en fazla damga vuran çocukluk döneminde yaşadıklarıdır”. İyi hatıralar oluşturmaya özen gösterelim…